Perilere İnan-6
6. Bölüm: Teklif
"Amir..."
Gözlerim yavaşça aralanırken karşımdaki bulanık surata doğru mahmurca elimi uzattım. O anda yer zaman oryantasyonum yoktu. Tek düşünebildiğim tepemde dikilen tanıdık fakat puslu simaydı.
"İsmimi karıştırmana darılmalı mıyım?" dedi adam yapay bir gücenmişlikle. Uyandığımı gördükten sonra ayağa kalkıp sırtını bana döndü ve pencereye doğru yürüdü. Biraz sonra pervazın önündeki koltuğa oturmuş, kollarını göğsünde bağlamıştı. Koltuktan ziyade kocaman bir bulut kütlesine benziyordu oturduğu şey. Beyaz perdeler, beyaz çarşaflar, havada uçuşan beyaz periler...
Periler?
Göz kapaklarımı sertçe kırpıştırdım. Gördüklerime inanamıyordum. Küçük periler tepemde titrekçe uçuşurken bir masal kitabını sayfa sayfa okuyor gibi hissediyordum. Minik bedenleri ve minicik kanatları vardı. Çok parlak oldukları için ilk bakışta yüz ifadelerini okumak kolay değildi. Havada arılar gibi vızır vızır uçuştuklarından başım dönmeye başlamıştı. Mavi saçlı ve simli mavi elbiseli bir peri İbrahim'in sağ omzuna kondu ve incecik sesiyle kulağına bir şeyler fısıldadı. Yiyici efendi, göz ucuyla bana bakarak peşi sıra kafasını salladı. Kızın dediği şey her neyse sakince onaylamıştı. Dedikoducu ikiliyle hiç ilgilenmiyormuşum gibi davranmaya çalıştım.
Odada birkaç mobilyanın dışında geri kalan her şey abartılı derecede beyazdı. Gözlerimi acıtacak cinste bir beyazlığın taarruzu altındaydım. Tavandan sarkan üzüm salkımı biçiminde tuhaf yuvalara periler kararsızca girip çıkıyordu. Sanırım yabancı bir misafirin varlığından kaynaklı güvende hissetmiyorlardı. Peri kızlarının evleri de tıpkı kendi boyutlarında ufacıktı.
Nihayet etrafı incelemeye bir son verip konuşmaya karar verdim. "Burası neresi?" dedim bakışlarımı yiyicinin gözlerinden olabildiğince uzak tutarak.
"Asla uğramayı istemeyeceğin bir yer."
"Madem öyle… İstemediğim bir yere neden getirdin beni?" diye doğal bir şekilde sorguladım verdiği yanıtı.
"Açıkçası bana başka seçenek bırakmadınız. Arkadaşlarınla birlik olup arkamdan çocukça bir oyuna kalkışmak... Nasıl desem pek akıllıca bir hareket değildi. İnan bana bir yiyiciyi hele de melez bir yiyiciyi kızdırmak istemezsin."
Ağzından çıkan sözcükler duygusuz ve soğuktu. Hakikatte Amir'e ait olan altın oranlı yüzünü tepkisizce seyrettim. Uzun süre bu esrarlı yüze bakmak bana iyi gelmiyordu. Nedendir bilinmez kontrolümü yitirerek olumlu bir intiba ve hisse kapılıyordum. Bakışlarımı suratından çekip onun Amir olmadığını düşünerek başımı hızla iki yana salladım. Kendine gel Ebru.
"Yiyici olduğunu itiraf etmene şaşırdığımı söylemeliyim. Oysa sağda solda flaş patlatırken kendini yönetmenlik işine kaptırmış görünüyordun. Bir ara gerçekten köyümüzle alakalı bir belgesel filmi çekeceğine inanmıştım."
"Aslında ben de senin gibi tuhaf bir kızla tanıştıktan sonra belgesel işini ciddi bir şekilde düşünmeye başlamıştım."
Öfke ve utanç duygularıyla yanaklarıma kan hücum etti. "Komik olduğunu mu sanıyorsun?" diye lafını kestim.
"Evet," dedi gülerek. Gülüşünün içtenliği beni afallatmıştı. Gerçek niyetini çözmekte bazen zorlanıyordum.
"Hey, sen bu hikayedeki kötü adamsın tamam mı? İyi karakteri oynamayı kesmelisin."
İbrahim'le atıştığımız sırada mavi elbiseli perinin yüzündeki parlaklık peyderpey solmuş, ince çatık kaşları ortaya çıkmıştı. Biraz dargın biraz da kıskanç bir ifadeyle yiyiciyi izliyordu. İbrahim'in neşesine anlam veremediği apaçıktı. Aynı hasetli gözler bu kez alevler saçarak bana çevrildiğinde ürkerek bakışlarını kaçırdım. Peri dediğin tatlı olurdu, halbuki yiyicinin peri kızları kıskançlıkları tuttuğu zaman cinli diyarın öcülerini andırıyorlardı.
Pencere camının puslu yüzeyinde yansımasını ağır bir sükutla inceledi İbrahim. "Eskiden," diye iç çekti ve cama doğru elini uzattı, "çok eskiden kendimle daha barışıktım. Ancak aydınlık diyara ayak bastığımda benden tiksinen bakışlarla tanıştım ve çirkin olduğumu ilk kez o zaman düşünmeye başladım."
"Sana acımamı mı bekliyorsun?"
"Hayır."
"İnan bana hayat hikayeni hiç merak etmiyorum," derken iyice berraklaşan bilincim sayesinde yattığım yumuşak yerden hızla doğruldum. Ağzımdan çıkan sözlerin acımasız olmasını umursamadan devam ettim. Zira empati kuracağım son kişiydi o.
"Hiçbir şey masum bir insanı öldürmeni meşru kılmaz. Boyutun işgali sırasında Periveş'in muhafızlarını öldürdüğünü duydum."
Mevcut durumu analiz etmem gerekirse bir numaralı fitne ve şer odağı yiyicimiz tarafından kaçırılmıştım sevgili Ebru FM dinleyicilerim. Şu yaşlı siğillerin bir adam kaçırma suçu işlemedikleri kalmıştı zaten. Kanunsuz iş yapmakta kimse ellerine su dökemezdi.
Tıpkı onun gibi bakışlarımı ufaktan pencere tarafına çevirdim. Camdaki aksimi kasvetle seyre daldım. Yüzüm eski haline dönmüştü. Artık güzellik abidesi Nefise olarak görünmüyordum. Bileğimdeki siyah ipin yokluğu ise endişemi daha da arttırıyordu. Sahte yönetmen, camii bahçesinde otururken Amir'le bağlantı kaynağımı şak diye yok etmişti. İn ve cinin kol gezdiği bu acayip sığınakta adeta kapana kısılmıştım. Böyle silahsız ve savunmasızken başıma her şey gelebilirdi.
Kaygılı ruh haletimi fark eden bukalemun kişisi serinkanlılığını sürdürerek bacak bacak üstüne attı. "Ebru sahnenin arkasında olanları neden göremiyorsun? Halbuki çok akıllı bir kızsın."
Akıllı olsam ne çıkar, tuzağına düştükten sonra.
"Bilmeni isterim ki yanlış iz üzerindesin. Bu hikayedeki kötü adam ben değilim."
Alnımı huysuzca kırıştırdım. "Peki ya kim o zaman?" dedim içimde peyderpey tırmanan kızgınlıkla. "Öldürdüğünüz insanlar ne olacak? Rengini emip köle gibi sarayınızda çalıştırdığınız halk da bir şakanın parçası mı pek masumzade İbrahim Bey?"
"Yiyiciler sadece birer piyon. Oyunu asıl oynayan kişi başkası. Böyle bir ihtimali cidden hiç düşünemedin mi?" dedi düz bir sesle. Ne tuhaf ki üzgün görünüyordu. Aynı zamanda bitkin. Ellerini şakaklarına götürdü, parmak uçlarıyla usulca dokunduğu noktayı ovdu. "Olayların iç yüzü sandığından daha karmaşık. Kimsenin çözmeye cesaret edemeyeceği kadar karmaşık ve karanlık."
Yoksa bu da bir çeşit manipülasyon muydu? Tilkilik yapıp beni kandırmaya çalıştığını düşünüyordum. O kadar yaşanmışlıktan sonra sözüne itimat edemezdim. Yok Ebru yok, şu düzenbazın yalanlarına öyle çabucak kanmamalısın.
Birkaç dakika boyunca ikimiz de gergin bir şekilde birbirimize baktık. Sonraki adımın ne olacağı meçhuldü. İbrahim'in küçük bir işaretiyle minik periler evlerine çekilip kapıları arkalarından örtmüştü. Şimdi odada sadece ikimiz kalmış görünüyorduk. Şayet öfkelenip bana saldırırsa kendimi savunmak için sivri bir cisim var mı diye çaktırmadan etrafı taradım. Boyutun resmi perisini ortadan kaldırmak istemesi gayet olası bir senaryoydu.
Sessizlik oyunundan ilk sıkılan kişi bittabi o olmuştu. Beni öldürmeye çalışmak yerine medeni bir şekilde konuşmaya kaldığı yerden devam edince şaşırmadım desem yalan olurdu.
"Biliyor musun, on yıllardır burada perilerimle yaşıyorum. Sizin aksinize onlar benden tiksinmiyor. Hiçbir zaman dış görünüşümle alakalı kötü bir yargıda bulunmadılar. Bu kadar güzel ve tatlı varlıkların benim gibi çirkin bir canavarı sevmesi eminim sana garip geliyordur. Hatta belki de yanlış... Ne olsa güzelin çirkini sevmesi alışılmışın dışında bir durum sizin için.”
“Evet,” diye karşılık verdim umursamadan. “Çirkinsin. Çok çirkinsin. Kalbin ve ruhun hainlikle dolu.”
En sabırsız peri unvanını verdiğim mavimsi peri iki dakika bile dayanamayıp evinden izinsiz çıkmıştı. Adamın etrafında daireler çizerek sevecenlikle uçmaya başladı. Yiyicilerin birileri tarafından sevildiğine ilk defa şahit oluyordum. Peri kızı kör müydü, adamdaki kötücül enerjiyi sezmiyor muydu?
Kanıksar bakışlarımdan hoşlanmadığını düşündüğüm İbrahim laf anlatmaktan vazgeçerek ayağa kalktı. Başını hafifçe salladı. Onu takip etmemi istiyordu. Ancak yerimden kıpırdamaya hiç niyetim yoktu. Beni farelerin kol gezdiği bir mahzene hapsetmeyeceği ne malumdu? İnsanlık dışı işkencelerle pekala düşmanını uysallaştırmayı planlıyor olabilirdi. Şu ıstakoz yiyiciden her şeyi beklerdim!
Kollarımı sertçe kavuşturdum ve çelik zırhlı bir kararlılık örneği sergileyerek gelmeyeceğimi söyledim. Benimle çatışmak yerine perinin kulağına doğru ufak tefek birkaç emir buyurdu. Bilahare minik yaratık, kıyafetimin ucundan tutup dermansız bedenimi çekiştirerek hareket etmem için hem fiziki hem de psikolojik baskı uyguladı. Amansız derecede sert bakıyordu bana. Yılanımsı gözleri yüreğimi huzursuz ettiğinden ona ayak uydurmak zorunda kaldım.
İbrahim önde ben arkada aydınlık bir koridora girdik. Işığın parlaklığı yüzünden gözlerimi kısıp bakışlarımı ayak uçlarıma dikerek yürümeye çalıştım. Kafamda ise kasvetli düşünceler tin tin dolaşıyordu. Acaba muhafızlarım beni aramaya başlamış mıydı? Yiyicinin Nefise'yle evlenmesine engel olmuştuk olmasına ancak bu kez de adamın örümcek ağına ben yakalanmıştım. Üstelik Periveş’in altın yüzünün bana geçtiğine dair söylediğim aldatmaca da tutmamıştı. Zira dış görünüşüm eski haline dönmüştü. Giz Nişanı sarayda çalıştığım zaman uzun süre kılık değiştirmede yardımcı olmuştu bana. Bu kez neden işe yaramamıştı ki? Etkisinin böyle kısa sürmesi cidden çok garipti.
Kafamın üstünde bir anda şimşekler çaktı. Giz Nişanı neredeydi? Telaşımı saklamaya çalışarak iki yandan ceplerimi sessizce yokladım. Hayır, şeffaf taş yoktu. Kaybolmuş olabilir miydi? Ya da biri tarafından alınmıştı? Önümde yürüyen adamın geniş sırtına çevirdim gözlerimi. O almıştı. Muhafızların maharetli şeffaf taşını hiç şüphesiz yiyici çalmıştı. Ben baygın yatarken üzerimi aramış ve cebimden çıkarmış olmalıydı.
Tahmin ettiğimden daha kurnazdı İbrahim. Onun esasında diğer yiyici akrabaları gibi kandırılması kolay biri sanmıştım. Düşmanımı hafife alarak hata etmiştim.
Bileğimi mahzunca ovdum. Amir'le olan iletişim kanalımı yitirmek istemezdim. Kafamın içindeki korumacı ses böyle bir durumda hemen bir kaçış planı bulurdu. Çocukluk kahramanım Zorro beni kurtarmaya gelecek miydi yine? Nedense göğsüm kötü bir hisle daralıyordu. İyi şeyler olmayacağını hissediyordum. İbrahim ne yapacağı kestirilemeyen biriydi. Belki de en tehlikeli yiyiciydi.
Tam da onun hakkında düşünürken birdenbire adımları sekteye uğradı.
"Buradan sonrasını görmene izin veremem. Artık gözlerini bağlayabiliriz," demenin ardından yaveri olan periye işaret verdi. Ben daha olayın idrakine varmadan gözlerim çoktan bağlanmıştı.
Kurumuş boğazımı ıslatmak istercesine yutkundum.
"Beni öldürecek misin?"
Sorduğum soru zaten gergin olan ortamı daha da soğutmuştu. Söyleyeceğim kelimeleri dikkatle seçmeye çabaladım. "Motelde kaldığın zaman namaz kılmaların, iyi aile çocuğunu oynamaların hep kurmacaydı değil mi İbrahim?" deyip sinirle güldüm. "Gerçek ismin İbrahim mi ona bile emin değilim."
"Evet, bazı konularda dürüst olmadığımı kabul ediyorum. Bir şekilde güveninizi kazanmam gerekiyordu. İsmime gelince insanların bedenini ve suratını kullanıyorken isimlerini de ödünç almamda bir sakınca olmazdı herhalde."
"Sana inanamıyorum. Gerçekten." Anlayamıyordum onu. Yaptığı bu kadar korkunç şeye rağmen hala haklı ve mağdur olduğunu düşünebiliyordu. Başkalarına ait olan her şeyi çalmasına rağmen günün sonunda kötü olan kendisi değil de diğerleriydi onun gözünde.
"Bir ara bana güvenmeye başlamış gibiydin. Sonrasında Amir ortaya çıkıp bütün planımı bozdu. Her seferinde gelip işlerime çomak sokması artık sinirlerime dokunuyor. Ama emin ol bu kez benden kolay kurtulamayacak."
Ah umarım tekrar yoluna çıkar ve seni bir güzel uçurumun tepesinde sallandırırdı. Tünel zabıtası bizi bulup da yüzüne şöyle en sağlamından iki tokat indirseydi nasıl da yüreğim huzur bulurdu! Yiyiciye sesli bir şekilde sövmemek için dudaklarımı dişlemek zorunda kaldım.
Bacaklarım yürümekten ağrımaya başlamışken öyle sanıyorum ki farklı bir yere ayak basmıştık. Sıcak hava cildime değdiği sırada burnum kesif rahatsız edici bir kokuyla sızladı.
Nihayet mavi peri gözlerimdeki bandajı çözerken tekrar görme yetimi kazandığım için rahatladım. Çok erken konuşmuştum zira karşımdaki yaratıkla bakışlarımız buluştuğunda neye uğradığımı şaşırdım. Gayri ihtiyari adımlarım geriye doğru yön değiştirmişti.
"İşte gerçek suratım."
Kısa boylu pis kokulu bir canavarla karşılaşmayı gerçekten beklemiyordum. Kelimeler bile zihnimde donup kalmıştı. Yiyici beni ambarları andıran loş havasız bir yere getirmişti. Gizli ve korunaklı olduğu her halinden belli olan bu basık mekan dehşetli bir atmosfere sahipti. Kendimi ölüler mezarlığına düşmüş bir yavru tavşan gibi hissediyordum. Duvarda onlarca hatta yüzlerce insan sureti asılıydı. Hırsız yiyicinin insanlardan çaldığı suretleri burada sakladığı apaçıktı.
"Farkında değilsin ama ikimiz de benzer kaderleri yaşıyoruz. Evet, ikimiz de hak ettiğimiz yerde değiliz Ebru. Beraber çalışmayı teklif ediyorum sana. Güzellikle kabul edersen hiç şüphesiz senin avantajına olur. Yok eğer reddedersen o halde yapacaklarımdan beni sorumlu tutmamalısın."
Derin bir nefes alıp kafamı hızla iki yana salladım. Onunla uzlaşmayı asla düşünmüyordum, ancak beni öldürmemesi için bir yandan da haklı sebepler sunmalıydım.
"Cevabımı biliyorsun İbrahim. Bana böyle bir soruyu sorman bile hata," dedim net bir şekilde. "Seninle dost olmayacağım fakat bu demek değildir ki birbirimize düşman olalım."
Dikkatini çekmeyi başarmıştım sanırım. Tavrına bakılırsa ne kastettiğimi merak ediyordu. Eğri büğrü parmakları heyecanla aşağı yukarı hareket etmeye başladığında midemden yukarı ekşi bir sıvı yükselmişti.
"Bana ait olan bir şey sende şu an. O taşı nasıl kullanacağını bilmiyorsun İbrahim ama sana öğretebilirim. Benden başkasının sözünü dinlemez çünkü. Bunun gibi güçlü başka taşlarım da var elbette. Onlara sahip olursan hayatın daha da kolaylaşabilir, hatta insanların yüzünü çalmana bile gerek kalmayabilir."
Mavi peri dediklerimi hayra yormadığını bariz belli ederek tekrar havada uçuşup sahibinin kulağına doğru eğildi. Bana güvenmemesi gerektiğini fısıldıyordu. Aralarında geçen minik diyaloğu duymazlıktan geldim.
"Bir anlaşma yapalım," diye tekrar söze girdim dakikalar sonra. Tereddütsüz ve kararlı bir intiba oluşturmak için esasen hayli çaba sarf ediyordum. "Karşılığında beni serbest bırakmanı istiyorum."
Periyle fısıldaşmaları bir süre daha devam etti. Belki de diğer yiyicilerden daha akıllı oluşunu bu minik perilere borçluydu. Kim bilir... Nihayet kararını açıklamak için benden yana döndüğü zaman nefesimi tuttum. Hayatımın ince bir ipin üzerinde durduğunun farkındaydım. Yiyici şaka yapmıyordu, birini istediği an öldürebilecek caniliğe sahipti.
"Ebru kulağını aç ve iyi dinle. Beni kandırmaya çalışırsan seni hemen öldürmek yerine küçük cılız bir periye dönüştürürüm. Sonsuza kadar burada benimle yaşamak zorunda kalırsın," dedi gözdağı vererek.
Böyle bir güce sahip miydi gerçekten? Periden kastı özgürlüğümü elimden alıp beni adeta bir köle gibi kullanmaktı. İşler yolunda gitmezse meydana gelecek kötü senaryoları zihnimden geçirmek bile inanılmaz korkutucuydu. Bunun gerçek değil de bir göz boyama olduğuna dair kendimi ikna etmeye çalışarak başımı ağır ağır salladım. Umarım her şey için çok geç olmadan muhafızlarım izimi bulurdu.
6. Bölümün Sonu
ben bitti sanıyordum bitmemiş kiii ve epeyce bir zaman sonra gelmiş bölüm... gecenin bir vakti olmuş farkına varmadım bile çok sürükleyici güzeldi ama üzüldüm bu kitabı tamamlamayı düşünüyor musunuz? ilk seherciğimle tanımıştım sizi hikayeleriniz çok hoş devamı varsa bekliyorum... emeğinize sağlık...
YanıtlaSil