Perilere İnan-2


 2. Bölüm: Altınözü

"Yaptığım işten hiç memnun değilim. Ah şu zavallı belim orta yerinden çatlayacak!" Kolları arasında güçlükle tuttuğu boy aynasını yere bıraktı ve tedbirli bir şekilde duvara dayadı. Biraz mola vermenin bir zararı olmazdı herhalde.

"Küçük hanımı anlamak ne mümkün," diye sitem etti diğer yorgun hizmetçi. "Daha düne kadar elinden mübarek aynasını hiç düşürmezdi. Şimdiyse odasındaki bütün aynaları yok etmemizi istiyor. Gel de şaşırma!"

Arkadaşı koridorun iki ucuna dikkatli bakışlar attıktan sonra derin bir soluk alıp sesini kısarak konuştu. "Duyduğuma göre sarışın muhafızla yürüyüşe çıktığı sırada başına kötü şeyler gelmiş. Her ne yaşadıysa artık hiçbir aynaya bakamaz olmuş diyor oda hizmetçisi. Biliyorsun hani şu kısa boylu tombul kız. Periveş Hanım'a dayanabilen tek kişi o. İlk gün bizim tombul kızdan bütün aynaları örtmesini istemiş. Sanırım korkusu geçmediğinden şimdi de hepsini köşkten çıkarmaya çalışıyor."

"Evet hanımlar, dedikodunuz bittiyse artık işinizin başına dönmelisiniz."

İki kız aynı anda tiz çığlıklar attı. Ne zaman geldiğini asla fark etmedikleri Ali gardiyan misali hemen diplerinde duruyordu. Sert ve hoşnutsuz gözlerini hizmetçilere dikmişti. Muhafızın bir anda ortaya çıkması onları epey şaşırtmıştı. Can havliyle boy aynalarını sırtlayıp çabucak koridoru terk ettiler.

Nefes nefese kalan ilk kız, "Perinin bütün muhafızları böyle korkunç mu acaba?" diye söylendi uzak bir mesafe tükettikten sonra.

"Eminim hepsi soğuk ve canavar bakışlıdır. Ali denen adam Amir'i hiç aratmıyor sağ olsun. Amir gitti diye sevinmiştim oysa, biliyorsun o da Periveş hakkında konuşmamıza müsaade etmiyordu."

Umutsuzca başını salladı diğer hizmetçi. Ah burada aldığı maaş çok iyi olmasaydı kesin istifa ederdi ve hemen başka yerde çalışırdı.

Gelgelelim Periveş o dakikalarda Ali'ye somurtmakla meşguldü. "Yine mi sen?" diye ofladı adamı yemek salonunda görünce. Sabah uyandığında ilk olarak ikinci muhafızın suratıyla karşılaşmaktan ziyadesiyle sıkılmıştı. Eski günleri biraz özlüyordu belki. Amir'in geri dönmesini isteyeceğine kim inanırdı? Masadaki hiçbir yiyeceğe dokunmazken ağzını yumup muhafızın varlığı hakkında biraz daha kem küm etti. Aslında huysuzluğunun en büyük sebebi dün gece gram uyku uyuyamamış olmasıydı. Baktığı her aynada o iğrenç yaratığın yüzünü görmekten öylesine yorulmuştu ki artık bütün kalbiyle bu kabusun bitmesini diliyordu.

"Annem yok mu? Normalde kahvaltı saatlerini kaçırmazdı," diye sordu muhafıza.

"Kuzeydoğudaki felaketler çok kötü boyutlara ulaştı. Perihan Hanım şu an ihtiyar meclisiyle önemli bir toplantıda," derken sözlerine devam etmek konusunda kısa bir tereddüt yaşadı Ali. "Ayrıca bilmenizi isterim ki toplantının sonuçları sizi de etkileyebilir küçük hanım. Problemlerin çözümü için size büyük bir sorumluluk düşüyor."

"Ne demeye çalışıyorsun? Bana ne canım kayıp insanlardan! Kaybolmaları benim suçum mu?"

Periveş'in gamsız tutumuna karşılık hayal kırıklığına uğrayan genç adam inanmaz bir hayretle gözlerini kırpıştırdı. "Siz... Siz gerçekten yaşanan bütün üzücü olayları umursamıyor musunuz? O zaman nasıl-"

"...boyutun perisi olacağım, öyle değil mi? Bunu söylemek istiyorsun. Şu iğrenç karakterimle nasıl olur da hakkaniyetli ve özverili bir şekilde boyutun melikeliğini yapacağımı merak ediyorsun."

Ortamı buz gibi bir sessizlik kapladı. Yanlış sularda gezindiğini işte o an fark etti Ali, lakin biraz geç kalmıştı. Mahcubiyetle susup gözlerini kızdan kaçırdı. Küçük hanımın kalbini kırmak en son düşüneceği şeydi aslında. Yemek sunumundan sorumlu hizmetçi mutfağa yollandıktan sonra salonda tamamen baş başa kalmışlardı şimdi.

"Bak beni iyi dinle muhafız. Ülkenin perisi olmayı hiçbir zaman istemedim. Melikeliği ya da diğer saçmalıkları umursamıyorum," dedi genç kız düz ve duygusuz bir sesle. Tek lokma bile almadığı kahvaltı tabağını geri itip bıkkınca iç geçirdi. "Ne yazık ki ihtiyar meclisi bana seçme şansı bırakmıyor. Keşke bu sıkıcı boyutu ilelebet terk etme şansım olsaydı. Sana küçük bir sır vereceğim. Ben... Bir daha hiç geri dönmemek üzere öbür boyuta kaçmayı çocukluğumdan beri arzu ediyorum."

Tepkisini ölçmek için masadan kalkıp adamı birkaç saniyeliğine inceledi. Karşısındaki heybetli beden, tek mimiğini bile oynatmadan heykel misali dimdik duruyordu. Fakat koyulaşmış bakışlarından söylemek istediği bir şeyler olduğunu hissetmişti. Besbelli ki Ali ona karşı çıkmak istiyordu. Periveş masaya geri oturup sırtını çevirdi ve kendisinden beklenmeyecek bir anlayışla muhafızın konuşmasına, düşüncelerini dürüstçe ifade etmesine izin verdi. Tüm bu süre zarfında yüzünü ondan saklayıp arkasına bakmaktan kaçındı.

"Çoğu insanın hayalini kurduğu müreffeh bir hayat sürdürüyorsunuz. Elem ve sıkıntıdan uzak büyüdünüz," diye söze başladı Ali. "Sahip olduğunuz bütün nimetler mücadelesiz ve gayretsiz bir şekilde size ulaştı. Bu yüzden onların kadrini bilmediğinizi düşünüyorum. Hayatı kafanızdaki pembe hayal bulutu gibi sanıyorsunuz. Ayrıca neden diğer boyutta yaşamak istediğinizi anlamıyorum. Komşu boyuttaki insanların ömrü daha kısa ve onlar buradaki çoğu insan gibi özel yeteneklere sahip değiller."

"Ne fark eder? Bizden daha iyi yaşadıkları kesin. Dünyaları birkaç karış araziyle sınırlı değil en azından. Kutuplar, çöller, okyanuslar, farklı ülkeler ve farklı dillerde konuşan insanlar... anlatabiliyor muyum muhafız? Onların daha fazla seyahat etme ve daha fazla şey görme şansları var. Keşke öbür boyutta doğmuş olsaydım."

Gayri ihtiyari küçümseyici bir hisle doldu adamın kalbi. Birinin küçük hanımı kapıldığı yanlış rüyadan uyandırması lazımdı. Periveş'in bilmediği şey şuydu ki Ali, öbür boyutun insanlarındandı. Şifacı Sevda Hanım'ın en küçük oğluydu. Perinin resmi muhafızı olarak seçildiğinde görevine büyük bir heves ve kıvançla başlamıştı. Son günlerde motivasyonunu bariz bir şekilde yitirmiş olsa da hâlâ işini seviyordu.

"Annemin çok sık kullandığı bir söz vardır," dedi genç muhafız. "Davulun sesi uzaktan hoş gelir. Belki de orası sandığınız kadar harika bir yer değildir."

"Kim bilir..." diye iç geçirdi kız kaygısız bir tavırla. Elini çenesinin altına koyup gözlerini boşluğa çevirdi. "Davulun sesini yakından duymak isterdim."

Esasında iki boyut arasında mevsim farkı olduğu kadar büyük ölçekte zaman farkı da vardı. Perinin ülkesindeki insanların ömrü daha uzundu. En az yirmi yıl daha uzun yaşıyorlardı. Üstelik bedenleri hastalıklara karşı daha sağlam ve dirençliydi.

Periveş'in kaçma düşüncelerinden ve gizli niyetlerinden elbette haberdar olan Perihan Hanım kızının trene binmesini, diğer boyuta yolculuk yapmasını yazılı emirle yasaklamıştı. Zira bir kere giderse asla geri dönmeyeceğinin farkındaydı.

...

Toplantıda alınan kararlar gerek hükümet konağında gerekse perinin köşkünde bir dalga gibi yayılmıştı. Herkesin dilinde Periveş ve Amir'in evleneceği dedikodusu dolanıyordu artık. Hatta konuşulan tek konu haline gelmişti. Civardaki radyo-kaplumbağaların sayısında bariz bir artış görülmesiyle beraber halkın diğer kesimlerine de hızla ulaşmıştı evlilik haberi. Abartıldıkça abartılan uçuk dedikoduların başrol erkeği olan Amir böylelikle kuzeydoğuya gönderilmesinin ardındaki maksadı kavramıştı. Kendal Bey o meydanda yokken torununun izdivacı için lüzumlu bütün yolları yoklamış, her çareyi denemiş ve yaşlı kurt sonunda emeline kavuşmuştu. Fakat Amir kuyusunun kazılmasına asla seyirci kalamazdı. Bulduğu ilk fırsatta harekete geçmişti ve işini gücünü yarıda bırakıp apar topar merkeze dönmüştü. Öfkeden çıldırmak üzereydi. Allah biliyor ya dünyada yaşayan tek kız Periveş olsa yine de evlenmezdi onunla. İkisinin birbiriyle iyi geçinmediğini gayet iyi idrak eden ihtiyar meclisi ne diye böyle saçma bir karar almıştı ki?

Açıkçası Periveş de başmuhafızdan farklı düşünmüyordu. Annesine karşı çıkması ya da ihtiyar meclisinin inatçı keçilerine ateş püskürmesi hiçbir netice vermiyordu. İllegal yolları kullanarak -yer altı tünelleri gibi- boyuttan kaçmayı dahi aklından geçirmişti. Ancak Ali denen ultra gıcık ikinci muhafız tüm gün dibinden ayrılmıyordu ki müsait bir an yakalasın. Yukarıdan emir aldığına hiç şüphe yoktu.

Bugün heyet üyeleriyle yapılacak toplantıya hem Amir hem de Periveş hususen çağrılmıştı. Amir için yeni bir deneyim olmasa bile Periveş'in katılacağı ilk ciddi ve resmi toplantıydı bu. Tek ayağı çukurda ihtiyarların ikna çabalarına karşı her zamankinden daha dirayetli olması lazımdı. Genç kız içinde kızgın bir ejderha yaşıyormuş da her şeyi aleve vermek istiyormuş gibi hissediyordu. Böyle zor bir zamanda yegane mutluluk kaynağına yani aynalara artık bakamıyor olması sıkıntısını arttıran bir başka faktördü tabii.

Ana salonun dışındaki karanlık bekleme koridorunda yarım saatten fazla durmanın ardından Amir ve Periveş nihayet toplantı salonuna kabul edilmişlerdi. Boyutun mühim mevzularının konuşulduğu bu kadim mekan çok yüksek tavanlı, siyah mermer zeminli ve fazlasıyla soğuk bir yerdi. Kimi zaman soğuğa dayanamayan bazı ihtiyar üyeler içeriye girerken kocaman kaba kürklerini giyerlerdi. Morgdan hiçbir farkı yok buranın, diye düşündü Periveş. Şunlar da yakında tahtalı köye göçecek randevulu ölüler olsa gerek.

"Oturun şöyle çocuklar," diyerek ev sahibi edasında onlara yer gösterdi Amir'in dedesi. Perihan Hanım'ın gergin suratı yine stresli iç dünyasını ele veriyordu. Ortamdaki en kaygılı kişi hiç şüphesiz oydu.

Toplantının jön aktörlüğünü yapmaya bayılan heyet lideri Kendal Bey ciddiyetle boğazını temizlerken ellerini masada birleştirmişti. "Evet, size Altın Çağ'dan bahsetmenin vakti geldi evlatlarım. Bunun için geç bile kalmış olabiliriz. Mahperi ve Şahbaz boyutumuzu en iyi şekilde yönetmiş tarihi hatta efsanevi şahsiyetlerdi. Altınözü diye anılan rastlanmamış bir güce sahiplerdi, bu sayede içteki ve dıştaki bütün düşmanlarımızı dize getirdiler. Ah, ölümlerinden sonra haddinden fazla kötü olay meydana geldi! Geride bıraktıkları mimari eserler yakılıp yıkıldı. Anlaşmalar feshedildi. Kasıtlı veya kasıtsız olarak isimleri kitaplardan silindi. Sonra cezamızı bulup kıtlığa ve hastalıklara duçar olduk. Ne yazık ki Altın Çağ'ın ihtişamını bir daha hiç yakalayamadı makus talihli ülkemiz. Eminim şimdiye kadar görev yapmış bütün periler Mahperi ve Şahbaz'ın hüküm sürdüğü o parlak altın yılların hayalini ve özlemini yüreğinde taşıdı. Heyhat kimse emeline ulaşamadı! Nihayet bugün onların şerefli soyundan gelen iki genç -sevgili torunum Amir ve sayın perinin biricik kızı Periveş- Altın Çağ'ın tekrardan diriliş umudunu simgeliyor bulunmakta. İzdivacınız bizi eski muhteşem günlerimize kavuşturacak yavrularım!"

Sıkıntıyla ayaklarını havada sallayan Periveş adama kötü kötü bakmaktan bir an olsun vazgeçmiyordu. "Seni gidi kurnaz yaşlı kurt, tükürüğün soluk boruna kaçsın emi!" diye fısıldadı yüzünü cadı gibi buruşturarak. Kendal Bey'e karşı beslediği menfi duygular son günlerde müthiş bir seviyeye yükselmişti.

"Hey bayan şımarık, dedeme lanet okuma," dedi Amir kısık fakat huysuz bir sesle. Masanın altından ayakkabısıyla kızın ayağını dürtmüştü bu esnada.

Aynı şekilde cevap verip dişlerinin arasından tısladı öteki. "Eğer zorla evlendirilirsek sana da her gün lanet okuyacağıma emin olabilirsin müstakbel koca adayım." Sınırsız bir güç uygulayarak başmuhafızın bacağını tekmelediğinde Amir diğerleri fark etmesin diye bozuntuya vermemeye çalıştı. Ama kaşları derince çatılmıştı. Aralarındaki nefret tohumları her geçen gün filizlenip boy atıyordu sanki. Neredeyse vahşi iki hayvan gibi hırlayıp birbirlerine saldırmak üzereydiler.

Gergin havayı az sonra Kendal Bey'in aşırı neşeli sesi böldü. "Şunlara bakın dostlarım! Hey maşallah nasıl da iyi anlaşıyorlar!" diye cıvıldadı. İçine börtü böcek kaçmış gibiydi. Utanmasa şuracıkta göbek atıp ayılana gazoz bayılana limon oynayabilirdi. Mutluluğuna hiçbir şeyin engel olmayacağını düşünüyordu. Yıllar yılı hayalini kurduğu evlilik mevzusu adına nihayet somut adımlar atılıyordu ya artık ölse de gam yemezdi. Ah nasıl mutlu olmasındı!

Mesut ve bahtiyar bir ifadeyle sırtını dikleştirdi Kendal Bey. "Konuş evladım," diye işaret verdi kalın gözlüklü, büyük tavşan dişleri olan ve epeyce heyecanlı görünen sözcüye. Birkaç tane ihtiyar üye tatlı tatlı uyuklamaktaydı o sırada. Sözcü bismillah deyip ufacık tefecik kalıbına rağmen gür bir sedayla borazan misali bağırdığında hepsi irkilerek uyanmıştı.

"Tarih Araştırmaları Birimi'nin yaptığı geniş ölçekli çalışmaların sonuçlarına göre Periveş Hanım'ın eşsiz yüzü Mahperi'nin altın yüzüyle birebir eşleşiyor efendim. Aynı sonuç başmuhafız için de geçerli. Şahbaz'ın soyundan gelmesi zaten aile kütüğünden rahatlıkla teyit edilecek bir hakikat idi. Yeni keşfettiğimiz yazma eserlerin tahlilinde Altın Çağ'a dair faydalı malumatlara ulaştık. Bu bilgilerin neticesinde diyebiliriz ki iki gencin evlenmesinde hiçbir mani görülmemektedir."

Masadaki su bardağı pat diye yere düşüp parçalara ayrılınca handiyse yürekleri ağızlarına gelen seksenli ihtiyarların uykusu büsbütün kaçmıştı. Vaziyeti özetlersek, Periveş sinirlerine daha fazla hakim olamayıp elinin tersiyle savurmuştu cam bardağı. "Ne yani sırf boyutun zibilyon yıl önceki eski perisine benziyorum diye çirkin muhafızımla mı evlenmek zorundayım?" diye isyan etti.

Kendal Bey o anda döşünden vurulmuş komutan edasıyla sandalyesine yığıldı. "Torunum mu çirkinmiş?" diye nidayı bastı. "Amir'deki karizma boyuttaki hiçbir erkekte yok yahu! Herkes pekala biliyor ki yakışıklılığı bana çekmiş, eh biraz da büyük büyük dedesi Şahbaz'a. Bak Periveş kızım, ikinizin mübarek izdivacı tıpkı anahtar kilit uyumu gibi Altın Çağ'ın bolluk ve bereketine kavuşmamızı sağlayacak."

Nefesler tutulmuş, bütün gözler konuşan ikiliye çevrilmişti. Esasen Amir duygularına hakim olmakta genç kızdan daha başarılıydı. Bağırıp çağırarak meclisin fikrini değiştiremeyeceğini çoktan anlamıştı.

"Peki ya ben Altın Çağ'ın geri gelmesini istemiyorsam ne olacak?" dedi yanında oturan kız hışımla ayağa kalkarken. Artık meclisin saçmalıklarını dinlemeye sabrı kalmadığına inanıyordu. Lakin fazla dramatik davrandığı su götürmez bir gerçekti.

"Periveş!" diye uyardı onu melike. Bu çocuksu gösteriyi biraz daha izlemeye tahammülü yoktu. Ellerini ağrıyan şakaklarından çekip sert ve otoriter bir bakış atmıştı kızına. "Otur yerine. Hiçbir yere gitmiyorsun. Evlenmenizi sadece altın zamanlara dönmek için istediğimizi mi sanıyorsun?"

Perihan Hanım deminden beri ilk kez sözü devralmıştı ve az sonra söyleyecekleriyle toplantının seyrini tamamen değiştirecekti.

"Biliyorum kuzeydoğuda yaşanan olaylar bugüne kadar hiç dikkatini çekmedi ama boyutun geleceği tehlikede. Kayıpların arkasındaki sebebi sonunda bulmayı başardık. Birtakım yaratıklar tarafından kaçırıldı insanlarımız. Yiyiciler... Kendilerini Renk Yiyiciler olarak adlandırıyorlar. Güney bölgesindeki ormanın derinliklerinde ihtişamlı bir saray yaptırmışlar. Görünmezlik tılsımlarıyla yapıyı sakladıkları için inşaat sürecini hiçbir zaman fark edemedik. Renklerini yedikleri insanları sarayda köle gibi çalıştırıyor, saltanatları için her geçen gün daha çok yandaş topluyorlar. En büyük silahları ise ışık halkı. Çaldıkları renkleri ışık insanlarla bölüşerek kendilerine suç ortağı buldular. Yiyiciler, taze ve canlı renkler karşılığında onların gücünden yararlanıp bütün kirli işlerini ışık halkına yaptırıyorlar."

Genç kız donup kalmıştı. Kulaklarına inanamıyordu. Dizleri feci halde titrerken zorlukla sandalyesine çöktü.

"Işık halkı mı? Hayır, onlar kötülük yapacak insanlar değil anne. Kimseye zarar veremezler. Biz uzun zamandır dostuz. Bana hep çok sevecen davrandılar."

Boyutun olgun perisi, kızını duymamış gibi davranarak soğukkanlı bir biçimde sözlerine devam etti. "Amir'le evlenirsen atalarımızın elde ettiği kadim Altınözü gücünü tekrar uyandırmış olacaksın. Ve biz bu muazzam enerjiyi kullanarak yiyicilere karşı savaşacağız. Durumun ciddiyetini anlamalısınız. İnsanlarımızın geleceği sizin elinizde. Zira düşmanımızla mücadele etmek için gereken güçten tam manasıyla ırağız. Ve sen artık hakikati kabul etmelisin Periveş, başka çaremiz yok. Eğer yiyicilere karşı bir silah bulamazsak yakın zamanda bütün boyut altüst olacak."

2. Bölümün Sonu


Önceki Bölüm Sonraki Bölüm

Yorumlar

  1. hağağğa çok heyecanlı

    YanıtlaSil
  2. Mükemmel bir bölümdü ellerine sağlık yazarcığım. O zaamaaaan buradan okumaya devam.

    YanıtlaSil
  3. Ben ZARAFAT2727 Nyancım selamlar
    Kitaba burdan devam ettiğini öğrenir öğrenmez geldim senin bir okuyucun olmaktan gurur ve Kıvanç duyuyorum sevgilerle 3. Bölümü sabırsızlıkla bekliyor olacak

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoş geldin Zarafat seni burada görmek çok güzel. :)

      Sil

Yorum Gönder

Perilere İnanma

Perilere İnan (2. Kitap)

Popüler Yayınlar

Fotoğrafım
Nyan
Ben bir kaplumbağayım. Evimi çok seviyorum ve onu hep yanımda taşımak istiyorum.

Blogu Takip Edenler

Benimle İletişime Geçmek İçin

Ad

E-posta *

Mesaj *