Perilere İnan-1

Önemli not: Perilere İnanma serisinin 2. kitabıdır.




1. Bölüm: Periveş'in Aynası

 Simetrik duru yüzünde hiçbir fazlalık yoktu. Ne nahoş bir orantısızlık ne de bir leke veyahut kırışıklık. Küçük burnu, yeşile çalan iri gözleri, uzun kirpikleri, bembeyaz teni ve gül goncasını andıran pembe dudaklarıyla şeksiz şüphesiz boyutun en alımlı kızıydı. Küçüklüğünden beri sayısız iltifatın muhatabı olan Periveş eşsiz güzelliğinin bittabi farkındaydı. Herkesin ilgi odağında bulunmaktan fazlasıyla hoşlanıyordu. Ancak onu en çok mutlu eden şey odasındaki aynaların karşısına geçip hoş yansımasını uzun uzadıya izlemekti. Yanından hiç ayırmadığı altın işlemeli zarif el aynasını ise dışarıya çıktığı vakitlerde sık sık kullanırdı.

Başmuhafızının gözetiminde Perihan Hanım'ın özel konutundan ayrıldığında vakit ikindiye yakındı. Güneşin batıya çekildiği kızıl saatlerde hükümet konağının arkasındaki ırmağa doğru salınarak yürüyordu Periveş. Yanında bir direk gibi dikilen Amir'in yüzünden düşen bin parçaydı. Durumundan memnun olmadığı yüz metre öteden bakıldığında bile belliydi. Keşke diğer üç muhafız gibi sadece melikeyi korumakla yükümlü olsaydım, diye düşünüyordu genç adam. Yıllardır boyutun melikeliğini yapan Perihan Hanım sorumluluk sahibi, zeki, tutarlı ve disiplinli bir kadındı. Ne yazık ki şımarık kızı annesinin sahip olduğu hiçbir liderlik vasfını taşımıyordu. Bu içler acısı haliyle gelecekte nasıl ülkenin perisi olabilecekti o kısım hayli meçhuldü.

Hükümet konağının güneyindeki yeşil koruluk öyle genişti ki bütün gün yürümekle bitmezdi. İyiden iyiye yorulmaya başlayan kız ayaklarını sürüyerek bir ağaç gölgesine sığındı, oturduğu esintili yerde serinlemeye çalıştı.

Amir ise vazifesi gereği ellerini arkasında bağlayıp ayakta kalmaya devam etti. Fakat Periveş'i tepeden huysuzca süzmeyi ihmal etmemişti. "Şu zavallı ayna her gün suratını görmeye maruz kalmasına rağmen nasıl hâlâ çatlamıyor hiç anlamış değilim küçük hanım. Kırılmaması için lanetledin mi yoksa onu? Buradaki hizmetçiler bile sana en fazla bir saat dayanabiliyor," derken istihzalı bir gülüş yerleşmişti dudaklarına.

"Hah!" diye bıkkın bir ses çıkardı Periveş bakışlarını aynasından ayırmadan. "Komik olduğunu mu düşünüyorsun muhafız?"

"Hayır ama en azından kendi yüzüne aşık bir narsist değilim. Çok şükür değilim."

"Küstah!" Sinirle tısladı genç kız ve aynasını hışımla çantasına atıp ayağa kalktı. Beyaz teni kırmızı bibere dönmüştü. Muhafıza bakmaya tenezzül etmeden hızlı adımlarını nehre yönelttiğinde ne kadar sinirlendiği alenen ortadaydı.

Amir istifini bozmadan bir müddet gidişini izledi. Biraz geride kalıp kafasını dinlemekten epey memnundu. Şu görev yükümlülüğü olmasa daha rahat bir hayatı olacaktı ya neyse artık başa gelin çekilecekti. Despot dedesinin şakaya gelmez tehditleri sağ olsun hanımefendinin kaprislerine katlanmaktan başka çaresi yoktu.

Yeterince beklediğine emin olduktan sonra nihayet isteksizce hareket etti ve kısa sürede peri kızına yetişti. Ne var ki Periveş onu görmezden geliyor, varlığını inatla yok sayıyordu. Hatta elinden düşürmediği aynasını bile çantasından çıkarmamıştı. Anlaşılan morali baya bozuktu. Eh böyle nadir bir vakıaya şahit olan Amir'in keyfine ise diyecek yoktu doğrusu. Nehrin kıyısında kızla aynı hizada yürürken büyük bir zevkle laf dalaşına girdi. "Melikeyle aynı kanı paylaştığına gerçekten inanamıyorum. Perihan Hanım'ın üvey kızı olabilir misin acaba?"

"Ben de bu küstahlık ve kendini beğenmişlikle nasıl muhafızlığımı yapıyorsun hayret ediyorum. Daha iyi birisini bulamadı mı ihtiyar meclisi?"

Gözlerini ufka dikerken yapmacıktan iç geçirdi adam. "Ah keşke boyutta benden daha iyisi yaşıyor olsaydı. Sevmediğim bir işi yapmak kabus gibi."

Kindarca burnundan soludu Periveş. "İstifa edebilirsin," dedi pat diye.

"Söylemesi kolay tabii küçük hanım. Öyle bir şeye yeltenirsem eğer büyükbabam derimi yüzer. İhtiyar meclisinin en kıdemli üyesi olduğunu sen de biliyorsun. Her fırsatta beni mirasından mahrum edeceğine dair mendeburca tehditler savuruyor üstelik. Talihsiz babacığım sırf huysuz pederinin baskılarından dolayı öbür boyuta kaçtı."

Hoşnutsuz bir şekilde başını salladı genç kız. İhtiyar meclisinin reisliğini yapan Kendal Bey nedendir bilinmez büyük bir arzuyla ikilinin beraber vakit geçirmesini istiyordu. İki genci her fırsatta bir araya getiriyor, adeta siyam ikizleri gibi dolaşmaları için inanılmaz çaba sarf ediyordu. Ancak bu zoraki durumdan ne Amir ne de Periveş memnundu. Esasen onlar için azap gibiydi birlikte geçirdikleri vakitler. Karakterleri öylesine zıt idi ki hiçbir konuda ortak bir yol bulamıyorlardı. Ve güneşin doğuşundan batışına kadar iki inatçı keçi misali didişmekten öteye geçemiyorlardı.

Tepelerinden çirkin bir karga gak sesleri çıkararak geçtiğinde Amir kaşlarını çatarak kuşun gökteki seyrini takip etti. Son zamanlarda etrafta çok fazla kargaya rastlar olmuştu. İçinde bu siyah kuşlara dair menfi duygular vardı. Hiç hayra alamet değildi sayılarındaki şüpheli artış. Özellikle birkaç gündür kargaların sinsi ve delici gözlerini sırtında hissediyordu. O şüpheli halleriyle bilhassa casuslara benziyorlardı.

"Hey muhafız! Önüne bak."

Periveş'in uyarısının akabininde derin düşüncelerinden sıyrıldı Amir. Karga mevzusuna öyle dalmıştı ki handiyse karınca yuvasına basmak üzereydi. Aman düşman başına! Kızıl karıncalar çok kindar ve intikamcı olurdu. Bir kere yuvalarına bastınız mı bir daha yakanızı onlardan kurtaramazdınız. Nerede yaşıyor olursanız olun gelir sizi bulur, evinizi talan ederlerdi ve asla o evden çıkmazlardı.

Genç kız şen çocuklar gibi seke seke nehrin kenarındaki sakız ağacına yanaştı. Gövdesindeki reçineden biraz koparıp tadına baktı. Bu aromatik tada bayılıyordu. Tatlı tatlı akan yeşil suyun yüzeyindeki beyaz nilüferler manzaraya ayrı bir güzellik katıyordu. Burası Periveş'in bütün boyutta en çok sevdiği mekandı. Aynaya bakmak dışında sevdiği bir başka aktivite hiç kuşkusuz nehrin kenarında vakit geçirmekti.

Boynunu eğmiş mütevazi ağaçların yaprakları suyun yüzeyine narince dokunuyordu. Periveş, omzunun üstünden başmuhafıza az geride kalmasını emretti. Adamın yine ters bir laf edip keyfini bozmasını istemediği için çabucak suya doğru ilerledi. Ayakkabısını ve çoraplarını çıkarıp ayaklarını ılık suya soktuğunda yüzünde aydınlık bir gülümseme belirmişti. Ayak tabanı pıtır pıtır gıdıklanıyordu. Dostlarının her zamanki hoş geldin karşılamasıydı bu. Ürkek bir fıtrata sahip olan ışık halkı koca boyutta yalnızca ona ve annesine görünürdü. Işık insanlar geri kalan günlerinde tehlikelerden korunmak için suyun en derinlerinde saklanırlardı. Orada sessiz ve emniyetli bir hayatları vardı. En azından şimdiye kadar devran böyle dönmüştü.

Suyun rengi hızlı bir döngüyle pembeden maviye, turuncudan sarıya değişti. Peri kızının geldiğini duyan ışık halkı hemencecik toplaşıp yüzeye çıkmıştı çünkü.

"Günlerdir yoktunuz," dedi etrafına mor ışık yayan incecik bedenli bir kadın. "Sizi çok özledik."

İçtenlikle gülümsedi Periveş. "Ben de sizi özledim. Peri annem bu yılki nüfus sayımından ötürü çok yoğundu. İşleri birinci elden öğrenmem için beni de bürosunda tutup tek tek belgeleri kontrol etmemi tembihledi. Sanırım birkaç yıl sonra emekliye ayrılacak. Koltuğunu bana bırakacağı için yönetimle ilgili her şeyi ayrıntılı bir şekilde öğrenmemi arzu ediyor."

Etrafa fıstık yeşili ışık yayan ergen bir genç memnuniyetsizce gözlerini devirdi. "Ah çok sıkıcı bir hayat olmalı! Şahsen ben günlerimi evrak okuyarak geçirmek istemezdim. Hiç eğlenceli değil," dedi dürüstçe. Yaygın kanaatin aksine melikenin stresli yaşamına pek hayranlık duymuyordu.

Ona hak verircesine hemen başını salladı Periveş. Esasen gelecekte boyutun perisi olmaya dair en ufak bir isteği yoktu. Buna rağmen kaderinden kaçamayacağının bittabi farkındaydı. Zira Perihan Hanım'ın kızı olarak doğmuştu ve vakti gelince perilik koltuğuna oturmak dışında bir seçenek gözükmüyordu kendisi için.

Ferah ve serin nehir kıyısında toplaşmış bu bir grup insan hoşça vakit geçirirken dakikalar dakikaları kovalıyor, zaman hızla akıyordu. Akşam ezanından önce melikenin özel konutuna geri dönme kuralı hala geçerliydi.

"Artık gitme vakti geldi küçük hanım!" diye bağırdı Amir uzaktan.

Zamanın nasıl ilerlediğini anlamamıştı Periveş. Ama kesin bir gerçek vardı ki şimdi sabahki haline nazaran çok daha iyi hissediyordu. Hükümet konağında geçirdiği sıkıcı günlerden sonra ışık halkıyla sohbet etmek ona ilaç gibi gelmişti. Aslında burada biraz daha uzun kalmak istiyordu. Fakat muhafızıyla laf dalaşına girmeye üşendiğinden gönülsüzce toparlandı, dostlarıyla vedalaşıp ayaklandı.

Dönüş yolunda doğudan gelen trenin göğe yükselen gri dumanlarını seyrettiler. Son günlerde iki bölge arasındaki sefer sayısı hayli artmıştı. Yüksek ihtimalle bu ek seferler kuzeydoğu kesiminde patlak veren esrarengiz kayıplar sebebiyleydi. Radyo-kaplumbağaların yaydığı haberlere göre çocuğundan yaşlısına her yaştan insanlar peşpeşe kayboluyor, hiçbirinden haber alınamıyordu. Yönetim alarma geçmişti. İhtiyar meclisi derhal bir araştırma ekibi oluşturmuş, grubun başına ise Dedektif Taylan'ı geçirmişti. Henüz esrar perdesi aralanmış değildi. Hatta dişe dokunur bir ipucu bile yakalamamıştı dedektif.

Gelişmeler böylesine fenayken halk gerçek manada tedirgindi. Endişeye kapılan bazı insanlar kayıpların en yoğun olduğu kesimden ayrılarak uzak bölgelere taşınmaya başlamıştı. Trenin tıklım tıklım dolmasına şaşmamak gerekti.

***

"Hey, Amir nerede? Yine nereye kayboldu şu vurdumduymaz muhafız?" diye sordu kız kapının önündeki uzun boylu adama. Sabah kötü bir kabusla gözünü açmıştı ve bu yüzden berbat hissediyordu.

Aynadan kendine bakıp şekli tek milim bile bozulmamış bukleli saçlarını bir tür alışkanlıkla düzeltirken aynı zamanda karşıdaki muhafızdan bir cevap bekliyordu. Rütbe açısından Amir'den sonra geliyordu sarışın muhafız. Ancak çok ketum biriydi. Onunla konuşmak ya da şöyle ufaktan bir muhabbet açmak imkansıza yakındı. Amir'in mühim görevler için perinin özel konutundan ayrıldığı dönemlerde yerine ikinci muhafız geçer, Periveş'i koruma vazifesini devralırdı.

"Amir dün gece Kendal Bey'in emriyle kuzeydoğuya yollandı," dedi adam ciddi bir askerin tok ve duygusuz ses tonuyla.

Eşsiz yüzünü aynadan seyretmekle meşgul olan kız birden duraksadı, evvelki tecrübelerini hatırlarken kaşlarını derince çattı. "İhtiyarlar yine ne planlıyor acaba? Başımıza bir çorap örmek istiyorlar herhalde. Bıktım onların şu saçma evlilik laflarından."

Muhafız, kuzeydoğuya sevk meselesinin iç yüzü hakkında çok şey biliyordu; lakin ağzını açıp da herhangi bir malumat vermedi. Halihazırda bölgede durumlar epey karışıktı, hele ki bu çatının altında boşboğazlığın hiç lüzumu yoktu. Zaten Periveş de gevezelik yapmaya meraklı biri değildi. Omuz silkerek kurumlu yürüyüşüyle merdivenlere yöneldi. Yemek odasına inerken Amir'in yokluğunu çabucak kabullenmişti.

Masada oturmasına rağmen hiçbir yiyeceğe dokunmamış olan annesini biraz üzgün buldu. Perihan Hanım bugün her günkünden daha az şıktı. Çiçek desenli geleneksel bir peri cüppesi giymişti ve düz gri bir başörtüsü takmıştı. Gözaltı torbaları şişkindi. Suratında huzursuz, stresli bir ifade vardı.

Genç kız sandalyesine otururken "Anne pek iyi görünmüyorsun," dedi.

Esefle iç çekti peri. Ruh halini inkar edecek halde değildi. "Araştırma ekibi için görevlendirdiğimiz dedektif kayboldu. Tıpkı diğer kayıp vatandaşlar gibi adeta sırra kadem bastı. Boyutta çok tehlikeli işler dönüyor Periveş. En kötüsü de elimizin kolumuzun bağlı olması. Bu büyük krizi çözecek bir yol bulmakta zorlanıyoruz."

Genç kız boyutla ilgili ciddi konuları duymaktan hiçbir zaman hoşlanmamıştı. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, şeklinde bir hayat görüşü vardı. Kahvaltısını yapmaya odaklanırken annesinin söylediği her söz bir kulağından giriyor öbür kulağından çıkıyordu.

"Son birkaç aydır kargalar ve cüceler vergilerini ödemeyi inatla reddediyor. Yürürlükteki anlaşmalardan da caydılar. Bu tam manasıyla bir başkaldırı. Arkalarında ciddi bir güç olmadan böyle bir isyana cesaret edemezlerdi," diye devam etti Perihan Hanım. Fakat çok geçmeden kızının mevzu hakkındaki aşırı ilgisizliğini fark etti. Tekrardan iç çekerken iştahının iyice kaçtığını hissetmişti. Tek lokma bile yiyebileceğini düşünmüyordu artık.

Konsolun üstünde duran küçük radyo-kaplumbağaya çalışması için elleriyle işaret verdiğinde uysal kaplumbağa kaliteli bir diksiyonla haberleri tane tane okumaya başladı. Kuzeydoğuda yaşanan son gelişmeler o kadar kötüydü ki her haber neredeyse bir öncekini aratıyordu.

Periveş içini fazlasıyla bayan radyodan sonra kahvaltı faslını hızlıca bitirmiş, muhafızıyla birlikte nehre doğru yürüyüşe çıkmıştı. Aynasını bir saniye dahi elinden düşürmezken yemişli çalılıkların sonundaki dönemeci döndü. Ani dönüş esnasında arkasından gelen muhafızın yansıması düşmüştü aynaya. Hayranlığa benzer ılık duygular bir dalga gibi sardı yüreğini. Gözleri kocaman açılırken gördüğü suratın hayal olduğuna inanacaktı neredeyse.

"Sen!" dedi muhafıza muazzam bir hayretle bakıp. "Sen çok yakışıklısın!"

Afalladı genç adam. Küçük hanımdan böyle bir iltifatı asla beklemediği bocalamış yüz ifadesinden açıkça okunuyordu.

"Adın ne?" diye sordu Periveş merakla.

Ne gariptir ki boyutun en kıdemli dört muhafızının adlarını doğru düzgün bilmediğinin ancak şimdi farkına varıyordu. Bir istisna olarak -Kendal Bey'in de sıkıştırmaları vesilesiyle- Amir'in ismini biliyordu, buna rağmen onu her daim küçümseyici bir hitapla çağırırdı. Amir'den hiç ama hiç hoşlanmadığını fiili ve kavli her şekilde ifade etmesine karşılık Kendal Bey ısrarla bu durumu kabullenemiyordu. Çünkü inatçı ihtiyar tek erkek torununu boyutun gelecekteki perisiyle evlendirme hayalleri kuruyordu. İşin aslı Periveş bugüne kadar kendinden başka bir şeye hiç ilgi duymamıştı. Hele durup da çevresindeki insanları araştırmaya tenezzül bile etmemişti.

"Ali," dedi muhafız temkinli bir biçimde, "ismim Ali."

Genç kız başını kaldırıp adamı daha dikkatli bakışlarla incelemeye başladı. Eh, kendi güzelliğine yaklaşmasa da muhafızın tatlı bir yüzü vardı. Evet, bu gerçeği inkar edemezdi. Aynasını cömert bir edayla ona uzatırken "Bakmak ister misin?" dedi.

Herhalde yanlış duymuş olacağını düşündüğünden kaşlarını havaya dikti Ali. "Neye bakmamı kastediyorsunuz küçük hanım?"

"Neye olacak, tabii ki kendi yakışıklı suratına bakmanı istiyorum şaşkın çocuk! Aynamı öyle herkesle paylaşacak biri değilim ben. Bunun için kendini şanslı saymalısın bence."

İkinci bir şok dalgasına tutulmuştu zavallı muhafız. Ama görevini suistimal etmeyi aklından bile geçirmiyordu. Hızla toparlanıp peri kızını saygılı bir dille reddetti. Amir onun bu halini görseydi hiç kuşkusuz sabaha kadar dalgasını geçerdi.

Sakız ağaçlarının çepeçevre sardığı nehir bölgesine ulaştıklarında ikiliyi kötü bir sürpriz bekliyordu. Berrak nehir dehşetengiz bir felakete uğramışçasına uçtan uca kararmıştı. Katran misali rengi büsbütün değişmişti. Ne bir canlılık belirtisi ne de bir ışıltı mevcuttu.

Periveş kıyının kenarına diz çöküp ardı ardına ışık halkına seslendi. Dakikalar geçiyor lakin kimsecikler yüzeye çıkmıyordu. Her yer ölüm sessizliği içindeydi. Neler oluyordu? Hayır, normalde böyle yapmazlardı. Hiçbir vakit kızın çağrısını cevapsız bırakmamışlardı.

Neden sonra suyun yüzeyinde tuhaf bir kıpırdanış fark ettiler. Cılız kırmızı bir ışık belli belirsiz yanıp sönüyor yine de yukarıya doğru giderek yaklaşıyordu. Kafasını sudan dışarı çıkaran küçük kız, "Periveş," diye fısıldadı ölgün bir sesle. Etrafa yaydığı ışık o kadar zayıftı ki her an sönecekmiş gibi duruyordu. "Gittiler... Herkes gitti Periveş."

"Nereye?"

"Bilmiyorum. Birileri geldi ve onlara daha fazla renk, daha fazla ışık vaat etti. Sonra gittiler, nehrimiz -evimiz- karanlıklar içinde kaldı."

Sarışın muhafız nehirdeki küçük ışığı tekinsiz ve çok sert bir ifadeyle inceliyordu. Işık insanları ilk görüşüydü bu. Ve burnuna buram buram tehlike kokusu geliyordu. Hanımını derhal nehirden uzaklaştırmayı, daha güvenli bir yere götürmeyi düşünüyordu. Fikrini açık açık dile getirirken huzursuz, kuşkulu gözleri çevreyi tarıyordu.

Küçük hanım tiz sesini yükselterek Ali'ye çemkirdi. Ona karışılmasından ve onu hiçe sayarak kararlar alınmasından nefret ederdi. İkili arasındaki sürtüşme devam ededursun birdenbire "Ayna!" diye çığlık attı kırmızı kız.

İrkildi Periveş. Aynanın aksinde ömründe görüp görebileceği en çirkin ve en iğrenç yaratığın siması duruyordu. Kabih gözleri dosdoğru ona dikilmişti. Şiş eklemli, deformiteli parmaklarını öne uzattı canavar. Sanki kızı pençesine kıstırma niyetindeydi. Uzun yeşil tırnakları pislik içindeydi. Neyse ki Ali tam zamanında yetişip elinin tersiyle aynayı nehre savurdu.

"O şey neydi?" dedi Periveş kısılmış narin sesiyle. Güzel yüzünde ilk kez kaygı ve korku emaresi insani çizgiler geziniyordu.

Yanıtı duymak için bakışlarını kara sulara çevirdiyse de kırmızı kızı bıraktığı yerde bulamadı. Zira zavallı ışık sönmüştü. Cansız bedeni suyun yüzeyinde bir yaprak gibi yüzüyordu.

1. Bölümün Sonu

Sonraki Bölüm

Yorumlar

Perilere İnanma

Perilere İnan (2. Kitap)

Popüler Yayınlar

Fotoğrafım
Nyan
Ben bir kaplumbağayım. Evimi çok seviyorum ve onu hep yanımda taşımak istiyorum.

Blogu Takip Edenler

Benimle İletişime Geçmek İçin

Ad

E-posta *

Mesaj *