Perilere İnan-4




4
. Bölüm: Veda

Kocaman balkabaklarıyla doluşmuş turuncu bostanda motorlu traktör gibi tozu toprağı havaya savurarak koşuyordu Ebru. Eteğinin ucuna batan dikenleri çıkarmak öyle telaşlı bir anda en son düşüneceği şeydi. Kolunu havaya kaldırıp kümesin kapısında onu sabırsızca bekleyen Mahir'e hızla el salladı.

Muşmula suratını astı oğlan. "Nerede kaldın Ebru? Beklemekten ağaç oldum burada," dedi homurdanarak. Yine kurdeşen döktüğünden hasta ve moralsiz görünüyordu. Yüzünde ve kollarında çıkan kırmızı kabarıklar olur olmaz her türlü deterjan, tarım ilaçları ve bilumum kimyasallara temas etmesinden kaynaklanıyordu aslında. Mahir'in allerjik reaksiyonları alışık bir olaydı köylüler için. Bu benekli haline artık kimsecikler şaşırmıyordu.

Ebru nihayet koşmayı bıraktığında diz kapaklarını tutarak yarı büklüm nefes alıp verdi. Çok yorulmuştu. "Sevda Nine'nin bahçesindeki büyük çöp kutusu var ya..." diye söze başladı heyecanla. "Konuşuyor Mahir. Bildiğin insan gibi konuşuyor. Sevda Nine'nin asit şişelerini almama izin vermedi."

"Saçmalama kızım çöp kutuları konuşamaz bir kere! Hayal görmüş olmalısın. Senden istediğim cam şişeleri getiremediğin için böyle bir bahane buldun değil mi?"

"Vallahi doğruyu söylüyorum. O şey gerçekten konuştu. Hatta biraz komik şeyler söyledi bana. Anlatırsam sen de çok şaşırırsın Mahir."

Oğlan kollarını göğsünde bağlarken sıkılmış bir ifadeyle kaşlarını havaya kaldırdı. "Ne gibi mesela?" dedi sorgularcasına. Ebru'nun palavra attığına inanıyordu.

"Şey... Çöp kutusu senin Nefise'ye aşık olduğunu çıtlattı kulağıma. Ama ben inanmadım tabii. Hiç olacak şey mi bu?" diye kıkırdadı. Süt kardeşinin Nefise'ye ilgi duyması, dünya üzerindeki en imkansız şeymiş gibi geliyordu kıza.

Çocukcağızın lekeli suratı gayriihtiyari kızarmıştı. "Hah! Saçmalık!" deyip kaçarcasına motele geri dönünce Ebru kafası karışmış bir vaziyette onun arkasından bakakaldı. İçten içe Mahir'in bir aptal olduğunu düşünüyordu.

Köyün genç müezzini ikindi ezanını okurken kız trenin köye varış vaktinin yaklaştığını hatırlamıştı o an. Mahir'i boş verip babasını karşılamak maksadıyla istasyona doğru koşmaya başladı. Bakalım tekrar Zorro'yla karşılaşacak mıydı? Ne yazık ki son seferde babasından trene binmek için izin alamamıştı. Düşük notlarını gerekçe olarak gösteren makinist bey, kızının okulu asmasına kesin surette karşı çıkmıştı. Bir tek hafta sonları trene binebildiği için çok üzgündü Ebru. Keşke okula gitme zorunluluğu diye bir şey olmasa. Bütün gün çizgi film izleyip hikaye kitabı okur, diğer vakitlerinde ormanda gezer ve dışarıda bol bol oyun oynardı. İlim irfanla alakalı parlak bir talebe olmadığını dürüstçe kabul ediyordu.

Göbekli istasyon bekçisine gönülsüzce selam vermenin ardından demir parmaklı kapıdan içeri girdi. Bekçinin pala bıyıkları neredeyse dudaklarını örtüyordu. Ağzını çok açarsa sarı dişleri ancak o zaman görünüyordu. Bu dev cüsseli adam Ebru'ya hep korkutucu gelirdi. Masal kitaplarındaki kötü karakterlere benziyordu çünkü. 

Banklardan birine otururken heyecanla ellerini çırptı. Uzaklardan trenin gri dumanları yükseliyor, tiz sesi gümbür gümbür işitiliyordu. Metal kapılar açılır açılmaz inen yolcuların arasından göz doldurucu bir çeviklikle içeriye sızdı. Bu kez hızı harikaydı. Nedendir bilinmez vagonlar önceki günlerden daha kalabalıktı. Neredeyse hiç boş yer yoktu. Ebru vagonların arasından tek tek süzülüp büyük bir umutla Zorro'yu bulmaya çalışıyordu. Ah neredeydi biricik kahramanı? Yoksa bugün gelmemiş miydi?

Nihayet sonuncu kompartımanı da kontrol edince tüm umutları suya düşmüştü. Zorro yoktu. Ayaklarını sürüyüp boş koltuklardan birine olanca hayal kırıklığıyla çöktü. Oysa ona anlatacağı bir dünya dolusu havadis vardı. Şahika'yla ikinci kez kavgaya tutuşmuş ve cadalozun saçlarını köklerinden koparırcasına çekmişti. Ayrıca Sevda Nine'nin geveze çöp kutusundan da bahsetmek istiyordu. Amir'in bunu duyunca çok şaşıracağına emindi. Keşke şimdi trende olsaydı da sürpriz yapıp pat diye karşısına çıksaydı. Ebru uzun bir müddet esefle iç geçirirken en nihayetinde bakışlarını ayakkabılarından kaldırdı. Kompartımanda mahkeme yargıcı gibi yüzü sert hatlara sahip bir yabancı tek başına oturuyordu. Yaşlı adamın uzun beyaz sakalları vardı. Ütülü lacivert bir takım elbise giymişti. Taktığı tek camlı gözlük sayesinde elit zümreden zengin bir koleksiyoncuyu andırıyordu.

"Efendim," dedi Ebru kuşkulu bir ifadeyle. Aklından geçirdiği şeyi çabucak dile döktü. "Siz acaba bir koleksiyoncu musunuz?"

"Hayır yavrucuğum. O da nereden çıktı?"

"Çünkü değerli eşyalar biriktiren varlıklı koleksiyonculara benziyorsunuz. En iyi arkadaşım bana bir keresinde böyle bir adamın hikayesini anlatmıştı."

"Kimmiş bakalım en iyi arkadaşın? Sana güzel hikayeler anlattığına göre çok bilgili biri olmalı."

"Özür dilerim efendim, size onun adını söyleyemem. Bu saklamam gereken bir sır."

Gülümsemeye benzer bir kıvrılış belirdi ihtiyar yolcunun dudaklarında. "Peki peki arkadaşının sırrını açık etmeni istemeyeceğim," dedi anlayışla. El yazısıyla yazılmış eski kapaklı kitabını kenardaki deri çantaya koydu. "Eee kimi arıyordun az önce? Kapıdan içeri girdiğinde bakışların bütün kompartımanı baştan sona taradı."

Ebru yine mutsuzca iç çekti. "Şey... Ben aslında size bahsettiğim kişiyi arıyordum. En iyi arkadaşımı," dedi üzgün bir suratla. Sanırım Zorro trende yoktu. "Ama dediğim gibi onun kim olduğuna dair hiçbir ipucu vermeyeceğim size. Ben iyi bir sır tutucuyum."

Başını iki yana sallayıp kollarını göğsünde bağladı. Başka bir şey düşünmeye çalışsa da bu hususta pek başarılı olamıyordu. Zorro bugün gelmediyse bile muhakkak sonraki tren seferlerinde gelecekti. Onsuzluğa biraz daha dayanmalıydı. Eninde sonunda siyah pelerinli arkadaşına kavuşacaktı, öyle değil mi?

Sırtını arkaya yaslarken yaşlı adamı tekrardan incelemeye başladı. "Siz kimsiniz peki efendim? Giyim tarzınız nasıl desem biraz farklı. Trende ilk defa görüyorum sizi."

"Bana Melek Paşa derler," diye yanıt verdi tok bir sesle. Hakikaten az sonra duruşmaya katılacak mahkeme yargıcına benziyordu. Ebru içten içe adama mesleğini sorma arzusuna kapılmıştı. Lakin böyle aşırı bir merakın kaba kaçacağına kanaat getirip hemen düşüncesinden vazgeçti. Doğrusu şu ki Melek Paşa ciddi, heybetli ve şakaya gelmez bir adamdı. 

"Son tren seferini kaçırmak istemedim. İki boyutu birbirine bağlayan bütün kullanılabilir yollar ve geçitler bu akşam kapanacak. Ah yavrucuğum, bir daha diğer boyuta geçemeyeceğimi düşündükçe derin bir teessür duyuyorum!" derken buğulu gözlerini cama dikip uzaklara daldı.

İhtiyar heyetinin kıdemli üyelerinden biri olan Melek Paşa yıllardan sonra ilk defa memleketine geri dönüyordu. İhtiyar meclisinin dağılmasıyla birlikte valizlerini toplayıp perinin boyutunu ilelebet terk etmişti. Orada işler epey kötü durumdaydı. Yiyicilerin gücü her geçen gün daha da artıyor, istila ettikleri yerler genişliyordu. Alınan son kararın neticesinde güvenliği tesis etmek için iki boyut arasındaki kapılar bir daha açılmamak üzere kapatılacaktı. En yaygın ulaşım vasıtası olan trenlerin faaliyeti bütünüyle sonlandırılmıştı. Artık hiçbir sefer gerçekleşmeyecekti. Zira yiyicilerin bu tarafa ulaşmalarına müsaade etmek tam anlamıyla ihmalkarlık olurdu.

"Babam böyle bir şeyden hiç bahsetmedi. Trenin artık çalışmayacağına emin misiniz?" dedi Ebru inanamayarak. Şayet yaşlı adamın söyledikleri gerçekse bu duruma en çok o üzülürdü.

Bir yandan cep saatini kontrol edip bir yandan da başını ağır ağır salladı Melek Paşa. "Baban Makinist Erol Bey olmalı. Hakikaten ona çok benziyorsun yavrucuğum."

Kız iyice karışmış zihnini toparlayabilmek adına gözlerini cama çevirdi ve canı sıkılmış bir vaziyette dışarıdaki manzarayı seyretti. Serin bir mart günüydü. Kuru ağaç dallarında baharın gelişini müjdeleyen beyaz çiçekler açmıştı.

"Bütün yolcuların dikkatine! Trenimiz son durağa yanaşmak üzere. İnmeden önce valizlerinizi yanınıza almayı unutmayın. Lütfen trende şahsi hiçbir eşya kalmasın." 

Hoparlörden makinist yardımcısı Nihat'ın anonsu işitildiğinde tren Güzelbostan köyüne varmak üzereydi. Burası ulaşımı rahat merkezi bir yerdi. İlçe arabaları çok sık kalkardı.

Nihat'tan sonra araya kısa süreli bir cızırtı girmişti. Ebru için çok tanıdık olan genç ve diri bir ses vagonlarda gezindi. "Bütün yolcuların dikkatine! Bu resmi bir anonstur. Perihan Hanım'ın başmuhafızı olarak son görevimi yerine getirmek üzere trende bulunmaktayım," dedi Amir. "Memleketine yerleşmek üzere boyuttan ayrılan herkesin hafızasını silmek zorundayım. Artık bu tarafta yaşayacağınız için perinin boyutuna dair bütün hatıralarınızı kaybedeceksiniz. Öncelikle sizin güvenliğinizi sağlamak amacıyla yapılması gereken hayati bir prosedür bu. Yiyici krizi atlatılana kadar hatıralarınız gizli bankamızda korunacak. Umarım hepimiz tekrar eski renkli ve aydınlık günlerimize döneriz."

Muhafız; görevi icabı açıklamalarını yaptığı sırada Ebru yerinden kalkmış, lokomotife gitmek için şimşek hızıyla harekete geçmişti. Zorro'nun orada olduğuna emindi. Keşke trene bindiğinde ilkin lokomotife bakmayı akıl etseydi.

Lokomotifin kapısını araladığında tahmini doğru çıkmıştı. Amir gerçekten makinistin yanındaki koltukta oturuyordu. İçeride taziye yerlerini andıran ağır bir sükut mevcuttu. Babası bile durgun ve keyifsiz görünüyordu. Ebru zorlukla ayaklarına söz geçirip ikiliye doğru yavaşça yürüdü. Melek Paşa söylediği her şeyde haklı çıkmıştı. İşte şimdi anlıyordu trendeki kalabalığın asıl sebebini. İki boyut arasındaki bağlantılar kesilecekti. Her şeyin ne zaman normale döneceği ise meçhuldü. Bundan böyle diğer boyuta ayak basamayacağı ihtimali göğüs kafesinin üstünde ezici bir ağırlık yapıyordu.

"Amir bir daha görüşemeyecek miyiz?" derken gözleri dolmuştu kızın. Gururlu bir çocuk olduğundan diğer insanların yanında ağlamaktan hoşlanmıyordu. "Ama ben seni unutmak istemiyorum. En iyi arkadaşlar birbirini unutmaz."

Ne yazık ki daha fazla engelleyemediği gözyaşları patır patır dökülmeye başlamış, yanaklarını büyük bir hızla ıslatmıştı. Kahramanının sonsuza kadar onu terk edeceğini düşündükçe kalbi sızlıyordu.

Erol Bey usulca başını sallayıp Amir'e konuşması için cesaret verdi. İkili arasındaki kısa bakışma kızın dikkatinden kaçmamıştı. Demek babasının da perinin aldığı kararlardan haberi vardı. Yüzü kara peçeyle örtülü Zorro'nun o anda ne düşündüğü Ebru için tam manasıyla bir sır gibiydi.

"Söz veriyorum tekrar görüşeceğiz seninle," dedi genç adam ayağa kalkıp kızın önünde diz çökerken. Onunla aynı boya inmişti.

"Doğru söylediğini nasıl bileceğim? Ya beni kandırıyorsan?"

"Unuttun mu Ebru Hanım, geçen yaz bir kez daha hafızanı silmiştim. Sonrasında sözümü tutup trende tekrardan karşına çıkmadım mı?"

"Geyikler... Evet sözünü tuttun," diye mırıldandı kız. "Ama şeffaf taşın hâlâ bende duruyor. Emanetini geri almayacak mısın?"

"Onu saklamaya devam et. Gelecekte ihtiyacın olacak."

Yolcular trenden ayrılmadan evvel hafıza silme işlemi birkaç saniye içinde başlayıp sona erecekti. Amir cebinde taşıdığı üç adet Giz Nişanı'nı kullanmaya hazırlandı. Vefat eden diğer muhafızların yerine henüz yeni halefler seçilmemişti. Bu yüzden onların taşlarını yanında tutuyordu.

Ebru yüzünü kurulayıp mutlu görünmeye çabaladı. En iyi arkadaşıyla vedası en güzel şekilde olmalıydı. Muhafızın avucundaki taşlar etrafa süt beyazı renginde keskin ışıklar saçarken babasının yanına gidip elini sımsıkı tuttu. Sanırım silme işlemi başlamak üzereydi.

"Kendine iyi bak Amir. Beni unutma," deyip boştaki elini havaya kaldırdı ve kahramanına genişçe gülümseyerek salladı. "Son bir şey... Büyüdüğümde seninle evleneceğim tamam mı? Sakın bu konuda başka kızlara söz verme!"

***

Geri gelen utanç verici hatıralarımın ağırlığına katiyen dayanamıyordum dostlarım. Tövbeler olsun, ne arsız bir çocukmuşum ben küçükken! Elin yabancı adamına o kadar çok evlilik teklifi edilir mi Ebru? Çocukluğumda "kız evi naz evi" deyiminden haberim yokmuş demek ki. Ya da kadınlık gururu diye bir şey genlerimde mevcut değilmiş.

Her neyse, mani olmam gereken bir nikah vardı şurada. Karanlık geçmişimi sorgulamayı sonraki günlere ertelemeliydim. Amir Bey de sağ olsun sanki başka uygun bir an yokmuş gibi ne diye operasyona sayılı saatler kalmışken hafızamla oynayıp anılarımı geri getirmişti ki? Sakla samanı gelir zamanı mantığıyla hareket ediyordu sanırım. Besbelli ki samanı ortaya çıkarmak için iyi bir fırsat yakaladığını düşünüyordu. Ne yapsam da şu pamuk kalpli dünyalar tatlısı Ebru'yu rencide etsem diye çok düşünmüş müdür acaba? Ama yok ben böyle davranmasının sebebini pekala biliyorum sayın Ebru FM dinleyicilerim! Bugün talibim çıktı oyununu oynadım ya kendince intikam almaya çalışıyor benden. 

Hiroshi ve Ercüment'in de teşrif etmesiyle muhafız ekibi tamamlanmıştı. Tepedeki kulübede dört muhafızımla beraber toplamda beş kişiydik. İbrahim, Perihan Nine'nin yatağında oturmuş şapır şupur elma yiyordu. Zavallıcık hâlâ çocuk vücudunda hapisti. Gerçek bedeninin kim tarafından çalındığını kimsecikler bilmiyordu. Bu karanlık işte çalışan, karaborsada güzel yüz ve sağlıklı görünümler satan büyük bir suç örgütü mevcuttu. Boyutun yeraltı dünyasında acilen denetim altına alınması gereken çok fazla suç örgütü bulunuyordu. Malum hırsız çetesi en büyük desteği yiyicilerden aldıkları için şimdiye kadar onları durdurabilmek mümkün olmamıştı. Ancak artık yiyici tehlikesi bitmişti. Önümüzdeki süreçte çeteyi yakalamanın daha kolay olacağını düşünüyordum. Görüyorsunuz ya yeni perinin işi başından aşkındı.

Geçmişten gelen bir kindarlıktan mıdır nedir muhafızlarım arasında en çok Ercüment'i sevmiyordum. Gözümden kaçmamıştı, o da bana karşı biraz çekingen davranıyordu. Eh boyutun belgeli mühürlü perisiydim sonuçta. Eski çapkınlıklarına devam edemezdi beyefendi. Tam da tahmin ettiğim üzere emrim altında çalıştığından yanlış bir şey yapıp gözüme batmamak için büyük çaba sarf ediyordu.

"Evet, beyler herkes burada olduğuna göre size aklımdaki planı artık açıklayabilirim. İyice yaklaşın," dedim ciddi bir tavırla. "Biliyorsunuz ki Giz Nişanı sayesinde önceden yüzümü değiştirip Nefise gibi görünmeyi başarmıştım. Aynı şeyi tekrar yapmayı planlıyorum."

"Dur bir tahminde bulunayım: Nefise'nin yerine geçip yiyicinin nikahlı eşi olmayı düşünüyorsun. Haksız mıyım?" dedi İbrahim epey kinayeli bir şekilde. Bacak kadar çocuk laf sokmaya nasıl da bayılıyordu!

Hemen savunmaya geçip, "Ne münasebet!" dedim tereddütsüzce. Benim başım bağlıydı bir kere. O kadar yıl beklemişken Zorro'dan başkasıyla evlenmem söz konusu bile olamazdı. Bakışlarımı çaktırmadan Amir'e çevirdiğim sırada onun da beni dikkatle izlediğini fark ettim. Ağzımdan çıkacak sözü diğer herkes gibi merak ediyordu muhtemelen.

Böyle zamanlarda sahne ışıkları altındaki abiyeli ünlüler kadar geriliyordum. Nefes al nefes ver... Havalı bir şekilde konuşabilirsin Ebru. Haydi göster yeteneğini! 

Boğazımı küçük bir öksürükle temizledikten sonra ekiple daha açık konuşmaya karar verdim. "Mahperi'nin kıymetli yüzü sanki Nefise'den bana geçmiş gibi davranacağız. Sizden istediğim şey ben yiyicinin dikkatini dağıtırken Nefise'yi camiden uzaklaştırmanız. İhtiyar heyetinin geçen toplantıda dediklerini hepiniz duydunuz: Mevcut taşıyıcının izni olmadan Mahperi'nin yüzünü dışarıdan bir kimse asla çalamaz. Bizim sahte İbrahim elbette bu gerçeğin farkında olmalı. Nefise'den izinsiz kızın suratına hiçbir şey yapamaz. Bu yüzden Nefise'nin şu anda güvende olduğuna eminiz, öyle değil mi?"

Ercüment göğsünde kavuşturduğu kollarını çözerken saygılı bir hareketle söz hakkı istedi. "Kafama takılan bir nokta var Ebru Hanım. Müsaadenizle sormak istiyorum," dedi ondan beklenmedik bir kibarlıkta. Konuşması için başımı yavaşça salladım.

"Farz edelim ki altın yüzün yeni taşıyıcısının siz olduğuna düşmanımızı ikna ettik. Peki Nefise'nin suratına ne olacak?  Onu nasıl değiştireceğiz? Giz Nişanı'yla bunu başarabileceğimizi sanmıyorum. Muhafızların taşları Mahperi'nin emaneti üzerinde çalışamaz."

İşte beklediğim soru! Oturduğum sandalyeden kalkarken masaya iki elimi koydum ve kendimden emin bir şekilde gülümsedim genç muhafızlarıma. "Orasını bana bırakın. Yeraltında çalışan şu surat hırsızlarının birkaç numarasını keşfettim. Eş zamanda Nefise'nin yüzünü değiştirerek yeni taşıyıcının ben olduğuma yiyiciyi kolaylıkla ikna edebiliriz."


4. Bölümün Sonu


Önceki Bölüm Sonraki Bölüm

Yorumlar

  1. Hikayelerini buraya taşıman bence de çok yerinde oldu Nyan 🌷 Diğer sitede kötü içerikli hikayelerin yanında dupduru berrak hikayeler de iç rahatlığıyla okunmuyor." Ben napıyorum burada yaa" diye düşünüyorsun sadece . Burası çok güzel, nezih bir kafede oturmuş kitap kahve yapıyor gibi bir his oluşturuyor🌛

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Diğer sitenin ortamı gerçekten sıkıntılıydı. Ben de şahsi bir blog açtığım için daha iyi ve daha mutlu hissediyorum.
      Güzel sözlerin ve desteğin için teşekkür ederim S Hanım. Benim için çok anlamlı bu. ^^

      Sil
  2. Merhaba, diğer hikayelerinizi de yayımlayacak mısınız yarım kaldı yeni tanımıştım sizi kaleminiz daim olsun

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şimdilik düşünmüyorum ama bilemiyorum belki sonraki dönemlerde fikrimi değiştiririm.

      Sil
  3. Yeni bölüm ne zaman gelir

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Perilere İnanma

Perilere İnan (2. Kitap)

Popüler Yayınlar

Fotoğrafım
Nyan
Ben bir kaplumbağayım. Evimi çok seviyorum ve onu hep yanımda taşımak istiyorum.

Blogu Takip Edenler

Benimle İletişime Geçmek İçin

Ad

E-posta *

Mesaj *